Can Emre
ALIŞTIRILDIK, DEĞİŞTİRİLDİK ve DÖNÜŞTÜRÜLDÜK
Eski emniyet mensubu Hanefi Avcı, anılarını yazdığı kitapta, şöyle diyordu; ‘İstanbul’da görev yaptığım yıllarda evimden iş yerine gitmek için, Haliç Köprüsünü kullanmak durumundaydım. Ancak o yıllarda, Haliç çok kötü ve pis kokuyordu. Arabamın camlarını ve ağzımı, sıkı sıkıya kapatsam da, o koku beni etkiliyor, hasta ediyordu’. Görev yaptığım iki yıl boyunca, o kokuya alışamadım. Fakat zannediyorum ki, o kokuyu zamanla kanıksadım…!
Devamında ise;
‘Bir gün yine o pis kokulu Haliç’ten geçerken, insanların çimlerin üzerinde piknik yaptıklarını, çocukların top oynadıklarını, eğlendiklerini ve o pis kokuya rağmen, mutlu olduklarını gördüm’.
Önceleri şaşırdım. Ancak; bu gün yaşananlardan sonra şöyle düşündüm. Haliç gibi o pis kokan denize, havaya insanlar alışmış, kanıksamış ve artık umursamaz olmuşlar, yani o pis kokuyla yaşamaya alıştırılmışlardı.
Ardından da; ‘Biz bu toplumda pisliğe, kirliliğe, alıştırıldık. O nedenle hukuk gibi kavramlara boş verdik. Anlıyorum ki; Haliç’in o pis ve iğrenç kokusuna insanlar mecbur bırakılıp, orada yaşamaktan başka şansları yoksa; yapacakları bir şey yok, alışıyorsun, alıştırılıyorsun, sonunda umursamıyorsun’ diyordu.
Doğru, alışıyorsun sonunda ortama/ortamlara ve zamana.
Bizde bugün maalesef, uygulanan politikalar ile adaletsizliğe, hukuksuzluğa, teröre, eşitsizliğe, fakirliğe, alıştırıldığımız gibi. Aslında yavaş yavaş, değiştirilerek, farkında olmadan, yeni sisteme alıştırılıyorduk.
Emperyalizm, sömürgecilik, vahşi kapitalizm ve din sömürüsü bugün oluşmadı, yavaş yavaş derinden geldi. Yavaş, sessiz ve derinden, hatta usulca alıştırıldık. Parçalara ayrılmış, bölünmüş bir toplum olduk; Dil, din ve mezhep ayrışmasının yaşanmadığı, insanların sadece ‘insan olması’ vasfı ile tüm insanların, eşit ve kardeşlik duygularının, hüküm sürdüğü bir dünyayı istememize rağmen;
Bugün gerçek, sadece küresel anlamda; birilerinin hizmetkar ve köle, yine birilerinin ise köleleri yöneten, burjuvazi durumuna geldiğini görünce, başka bir evrende yaşama isteğinin arttığını gözlemlemek ve hissetmek çok zor değil..! Artık.
Zor olan; Bu düzene bizi alıştırmaya çalışanların, ilahlaştırılması ve putlaştırılması.
Bu zihniyet bugün yaşananları algılamadan, görmeden, duymadan, kör ve sağır olarak yaşamaya devam ederken, Haliç’te zamanında, o pis kokuya alışmak zorunda bırakılmış halkın, bugün emperyalizm ile yaşamaya alıştırılması arasında, hiçbir fark yok.
30 hatta, 40 yıl önce Haliç nasıl pis kokuyorsa, bugün yine Haliç pis kokuyor…
Alıştırma, dönüştürme, değiştirilme devam ediyor… Siyaset ile.
Amerika 1700’lü yıllarda Akdeniz’de ticaret yapmak için Osmanlı’ya haraç vermek durumundaydı. Ne acıdır ki, bugün emperyal Amerika’ya Orta Doğu politikaları nedeniyle biz haraç veriyoruz…
Bugün soruyorlar? Türkiye ile Amerika stratejik ortak mı? Stratejik ortaklık konumunda; Türkiye ve Amerika bu bağlamda gerçek ortak olsalar, herhalde bugün Türkiye, olarak otuz beş yıldır PKK ve terör ile uğraşmaz, Doğu ve Güney Doğuda sınırlarımız delik deşik olmaz, yine, ortaklık düşünüldüğünde 1 Mart Teskeresi Meclis’ten geçer ve Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilmezdi.
Yine, Türkiye ve Amerika stratejik ortak olsalar; siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak değişim geçirmez, darbeler yaşanmaz, bölgesinde güçlü, sorunları olmayan, üzerinde çeşitli politikalar, stratejiler, doktrinler denenmeyen bir ülke olmakla birlikte; bağımsızlık, demokrasi, laiklik sorunları ile uğraşmayan bir ülke olurduk.
Aynı zamanda Ilımlı İslam ve BOP Projeleri, FETÖ organizasyonları ile ülkemizin derinliklerine kadar sızmaz, bizi dönüştürmek için planlar yapmazdı. Ayrıca; 1960-1980 darbesi, 1971 askeri muhtırası yaşanmaz, 1974 Kıbrıs çıkarması nedeniyle, silah ambargosu uygulanmaz, insanlar idam edilerek, yada zindanlarda çürütülerek, ABD karşıtı olmaları cezalandırılmazdı.
2001 krizi ile değişen siyasi iktidar ve ardından 2002’de iktidara gelen AKP’ nin politikaları bunun devamı olarak; IMF’nin 17. ekonomik programıydı. Çünkü proje olarak, AKP’nin İslami sermayeye dayanarak iktidara gelmesi ve Arap sermayesi ile ilişkisi, Amerikan’ın Ortadoğu ülkelerini, daha çok kontrol etmesini sağladı. Böylelikle AKP, Amerika’nın Ortadoğu projesinin uygulayıcısı olmuş oldu.
2002’den itibaren, BOP Projelerine destek veren ve BOP Eş başkanı olduğunu açıklayan, dönemin Başbakanı Erdoğan, eski Başkan Bush ile bu tarihi anı kutlarken, aslında Türkiye’yi sıcak para işgal ediyordu. Tabi ki, özelleştirmeler ile elimizdeki tüm varlıkları satarak, güçsüzleşiyor, dışarıya ekonomik anlamda bağımlılığımız artıyordu.
Ne kadar sıcak para o kadar ucuz işgal felsefesinden yola çıkarsak, bugün yapılan özelleştirmelerin gerçeğini de anlamış oluruz. Sıcak para sömürü olduğuna göre biz emperyalizm ve sömürünün elleri arasında boğuluyoruz/boğulduk.
Her gün, Dolar, Euro, altın, borsa ve petrol fiyatlarına bakarak, yönümüzü belirlerken, sıcak paranın işgal ettiği Türkiye’nin bütçe açığını kapatılması için yine sıcak paraya ihtiyacı vardır. Sıcak para olmadan düzelmek zor. Satacak liman, fabrika, kurum ve arazide kalmadı. O nedenle bu siyasi arenada ve konjonktürde, 2002’den itibaren oluşturulan dışa bağımlı ekonomik sistem, bizi bugün süründürürken, can çekiştiriyor ama öldürmüyor.
Daha da zor günler, bizi bekliyor.
Olay bu.!
Bizi silah, top ve tüfek ile değil, yeşil kağıt, eşittir Dolar ile öldürüyorlar…
Kur’lar düştü mü çıktımı bakmaya devam…
Özgürlük mü? O başka bahara!
Bizi alıştırdılar, değiştirdiler ve dönüştürdüler. Ne ile?
Ilımlı İslam soslu; ‘Din’ ile.
İyi uykular…!
19 Temmuz 2018
canemregundem.com
Your article helped me a lot, is there any more related content? Thanks!
Your article helped me a lot, is there any more related content? Thanks!