BANDAK VE KAPIDAĞ TURU

0
569

Can Emre /Canemregundem.com

Can Emre

BANDAK VE KAPIDAĞ TURU

Bandak ve Kapıdağ Turu; Ormanın Derinliklerinden, Ormanın Gözü

Yakın dostlarım iyi bilirler, hayalim Kapıdağ Yarımadasının en yüksek yerinde, sandalyemi alarak, yanımda getirdiğim kahve veya çayımı yudumlarken, Bandırma’ya bakmak; saatlerce ormanın, kuşların ve doğanın sesini dinleyerek, kitap okumaktı.

Maalesef; Bandak üyesi olmama rağmen, ‘Pandemi’ yasakları ile birlikte, bu hayalimi neredeyse, iki yıldır gerçekleştiremediğim için üzülürken, yasakların kalkması ile birlikte, ilk defa geçen hafta başlayan, toplu yürüyüşe, işlerim nedeniyle katılamamanın handikabını atlatırken; yürüyüş rotası ve spor anlamında ilk milli oluşum, bu hafta gerçekleşen ‘Apostol/Muhla Kalesi’ etkinliği ile gerçekleştirerek, hayalim için ilk adımı atmanın, mutluluğunu yaşadım.

Bu etkinlik ve yürüyüş, benim için anlamlı ve özeldi.

Bandak ile profesyonel anlamda, belli bir düzen içinde, kah tespih taneleri gibi, bir düzende, kah tanelerin, kamçı/püsküllerden sıyrılırcasına, zaman zaman kopuk, zaman zaman, Kadri Civan ve Mustafa Anadol ile organize bir biçimde; tanelerin imame ve düğümler ile yine bir araya getirilerek, izlenen bir rotada;

Sadece yürümek değil, her zaman ilgimi çeken hatta, bizim için, jeolojik ve jeopolitik anlamda yarımada niteliği taşıyan, doğal faunası, ağaçları ve bitki örtüsü, hatta göremediğimiz yaban hayvanları ile bölgemizinde, yaşam kaynağı olmanın yanında, yakın ve uzak çağda insanlığa ev sahipliği yapmış,

Hatta Bandırma’nın Kurtuluşu 17 Eylül 1922′ de Ayyıldız’da, düşmanın denize dökülmesinin hemen ardından, Kapıdağ yarımadası Karşıyaka Köyünden, gemilerle açılanlara ev sahipliği yapmış, harika bir coğrafya, dün bana da ev sahipliği yaparak, yıllarca Bandırma sahilinden, görkemli yapısına bakmanın yanı sıra; dün ormanın derinliklerine, adeta gözlerinin, kalbinin ve muhteşem faunası içine girmek, sızmak, yürümek bir sonraki yürüyüşleri, iple çekmeme neden oldu.

Sonbahar’dan Kışa girdiğimiz bu günlerde, bahardan kalma bir günde, güneşin içimizi ısıttığı, ancak ormanın içinde, üst katmanlara tırmandıkça, hafif tatlı bir serinlik, bizi karşılarken; ağaçların yapraklarından süzülen, gözyaşı misali çiğ taneleri, belkide önce sonbahar, daha sonra kış mevsimi ile yeşilden, sarıya, bugün ise kahverengiye dönerek, yeşil çimlerin üzeri, kuru yapraklarla, kestane ve meşe palamutları, hatta çürümüş dallar ile birlikte, kış mevsiminin getireceği, soğuk ve keskin bıçak gibi rüzgarlara bırakacak olmasına, ağlıyor gibiydi.

ORMANIN DERİNLİKLERİNDE
ORMANIN DERİNLİKLERİNDE

Doğa bir yılanın, deri değiştirdiği gibi, Kapıdağ’da adeta, deri değiştiriyordu. Ama; harika bir renk cümbüşü içinde ve muhteşem güzellikte.

Doğal bitki örtüsü, endemik yapısı, yeşil ve sarı, bugün ise sarıdan kahveye dönen, renk cümbüşünün yaşandığı coğrafya, dün bize ev sahipliği yaparken; yıllar önce, değişik medeniyetlere beşiklik etmiş bu yarımada, geçmişte yağmacıların istilasına uğrarken; her geçişimde, dallarına dokunduğum ağaçlar, dağ çilekleri ve diğer bitkiler, bana şunları fısıldıyordu adeta;

Geçmişte; bize hunharca davranan insanları, yağmacıları, talancıları gördük, dallarımızı budadılar, ülkemizde yegane, hatta mistiksel anlamda, insanlara beşiklik etmiş bu coğrafyaya kıymayın derken, kuşlar ve böceklerde, ağız birliği etmişcesine, bana fısıldayan dallara ve ağaçlara, eşlik ediyorlardı.

Bizi koruyun…

Kapıdağı, gelecek nesillere emanet ederken, pişmanlık duyacağınız eylemlerden, uzak durun. Çünkü Kapıdağ yarımadası, bölgemiz için hem mistiksel, hem tarihsel, hemde yaşamsal anlamda, bölgemizin koruma altında olması gereken, bir coğrafyasıdır.

Bizim yaşam kaynağımızdır.

Dün; bir çok dost edindim, iyi insanlar tanıdım, güzel sohbetler ederek, iyi zaman geçirmenin yanı sıra, Apostol/Muhla Kalesi güzergahında, kaleye ulaşmak için dostların çabaları ve inançları, görülmeye değerdi…

Yemek ve kahvaltı yapmak için çamurları, suları, kaygan zemini, hatta çürüyen ağaç, kopan yapraklar ve sarmaşıklı yollardan kurtularak, kah kayarak, kah düşerek;  son noktaya kadar yürürken, kadınlı erkekli grupların, önde yada geride kalması, önemli değildi.

Çünkü ormanın içinde ve kalbinde olmak, varılacak noktaya ulaşmak için hepimiz, son bir gayret ile tepeleri aşarak, mola yerine geldiğimizde; tüm üyeler, sanki ehliyet sınavında, arabasını iki araç arasına park ederek, ehliyete ulaşmanın mutluluğunu, yaşıyor gibiydi…

Oh, çok şükür ulaştık…!

Kaleye tırmanış ile birlikte; muhteşem görüntüsünün heyecanı ve mutluluğu ile herkes, telefon ve fotoğraf makinesi deklanşörüne basarken, adeta kaleyi fetih eden komutan misali, gururluydu. Tabi ki bende.

Dönüş ise, yenen yemeklerin, enerjisi ile daha kolay olurken, verilen molalarda içilen kaynak sularının tadı bizleri serinletip, orman içlerinde kaybolurken, gerek ilk yürüyüşte, gerekse dönüşte, hatta molalarda ve yemek esnasında, bizi gözetleyen, biri vardı sisler arasından!

ORMANIN GÖZÜ
ORMANIN GÖZÜ

Ormanın Gözü

İzliyordu bizi, her hareketimizi, yürümemizi, yemek yememizi, hatta nefes alışımızı bile.

Ormanın gözü, dağın en yüksek tepesinde, bulutların, sisin, hatta gözyaşı dökercesine, çiğ damlası döken ağaçların arasından, sessizce bize bakıyordu.

Fotoğraf makinesinin kadrajından, en uzak mesafeyi zumlarcasına, bize bakarak, bana zarar verecek mi diyerek? Bizi izliyordu.

Bizde sigara içmek, yoktu. Bizde doğayı tahrip etmek yoktu. Bizde savurganlık yoktu.

Sadece; yıllardır Kapıdağ Yarımadasının kalbine girmek isteyen, bir adam ve onunla aynı duyguları taşıyan, arkadaşları vardı.

Artık Kapıdağa ayak izimizi bıraktık.
KAPIDAĞA AYAK İZİMİZİ BIRAKTIK
KAPIDAĞA AYAK İZİMİZİ BIRAKTIK

Her zaman ‘Canlı Kavramı’ önemli derim. Ama bu kavramın içinde; insan, hayvanlar, bitkiler, orman ve diğer diğer canlılar barınırken, Küresel İklim Felaketinin ilk başlangıcını yaşadığımız bu dönemde, DSİ tarafından yapılan göletlerin, adeta çamur yatağı olmuş görüntüsü, sularımızın yavaş yavaş çekilmesi, yağmurların azalması, doğal dengemizi bozarken;

Dün insanlık adına, Kapıdağ Yarımadası bize SOS veriyordu; su konusunda.

Suyumuzu; dikkatli ve düzenli kullanmamız açısından…

Ve Apostol’dan çıktık, yine Apostal’a geldik, çaylarımızı içtikten sonra arabalarımıza binip, yola koyulduğumuzda; arkama baktığımda ‘Ormanın Gözü’ bana göz kırpıyordu;

Hafta yine beklerim…

Elbette.

Harika bir gezi ve deneyim oldu.

Tüm dostlara, sevgi ve saygılarımla.

Çevreci olmak güzel.
ADAŞIM CAN TEKİN İLE
ADAŞIM CAN TEKİN İLE

İki Can, yani ben ve Can Tekin, aynı zamanda; Güney Marmara Doğal ve Kültürel Hayatı Koruma Derneği, kısa adı BANDIRMA GÜMÇED’ in, Yönetim Kurulu üyesi olarak, sizleri de derneğimize bekleriz.

Çaylar, kahveler bu kez benden.

Teşekkürler BANDAK…

canemregundem.com

 

TEILEN
Önceki İçerik10 KASIM
Sonraki İçerikYAĞMUR BİLE DURDURAMADI
Bağımsız, özgür, hiç bir kişi yada kurum ile nakdi, ayni yardım ilişkisi içinde olmayan, sadece özgür gazetecilik ve habercilik yapan, çevreye, doğaya ve canlı haklarına saygılı, gazetecilik anlayışı ile gündeme ışık tutmak için yola çıktım. Amacım sadece gazetecilik...